2008 yılında sandal boyutlarında yelkenli bir tekne sahibi olmanın bencillik olacağını düşünerek hedefi aile boyu teknelere doğru yöneltip fiyatları karşısında diz çöktükten sonra araya araya buraya kadar geldim.
Geldim ama bir sorun nasıl geldim ?
4m kadar bir tekneyle, sahibinin anlattıklarından sonra ( en fazla 30 dakikadır o da ) 2-3 gün bir sağa bir sola gittim geldim. Baktım güzel, heyecanlı da...
Bilgisiz cesaretle Marmara Adasından Avşa'ya gideyim diye bir sabah çıktım.Çıktım ama hehehe daha 1 mili görmeden rüzgar kesilince kaldım... Neyse rüzgar geldi geldi ama git git bitmiyor... Canım sıkıldı , güneş yaktı ve geri döndüm...
Döndüm de, şimdi bakıyorum keşke daha donanımlı olsaymışım da gitseymişim...
Donanım deyince hem tekneyi hem de kendimi kastediyorum...
Yelken basarken suya düşmeler, mandar halatının el yakması, dıştan takma motorun çalışmamasını kastediyorum...
Bir de el'den istemek her zaman olmaz...
Ben de elimden gelsin dedim
Aradım taradım; denize kıyısı olmayan İsviçre'nin America's Cup şampiyonu olduğunu, olmadık imkansızlıklar içinde insanların nasıl denizde yüzen nesneler üreterek eğlendiklerini gördüm..
Bu işin yapılabilir olduğunu gördüm
Kendi teknesini yapanlar
Van de Stadt'dan Dudley Dix'e birçok model baktım sonunda da Roberto Barros tasarımı POP25'te karar kıldım...
Roberto Barros POP25
Eşimi de Motoryat fikrinden yelkene çevirince tamam oldu gibi artık...